14 Şubat 2014 Cuma

Evinizde ASK'ınızla izleyebileceginiz Gelmis Geçmis en iyi ASK FİLMLERİ

 HAPPY VALENTINE's DAY GUYS :)))
Sizin için harika filmler seçtim gelin birlikte bakalım ;)))

ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND (sil baştan)
Clementine Kruczynski ile Joel Barish bir kumsalda tanışırlar. Birbirlerinden çok farklıdırlar. Joel, içine kapalı ve mantıklı; Clementine, dışa dönük ve içgüdüleriyle hareket eden biridir. Birbirlerini severler. Sonra zamanla sorunlar başlar, en ufak şey batar, tahammülsüzlük artar. Ayrılırlar. Clementine mutsuzdur. Joel’i unutarak mutsuzluğunu bitirebileceğini düşünür. İnsanların hafızalarını temizleyen bir doktora gider. Joel ile ilgili tüm anılarını sildirir. Bu durum karşısında hayal kırıklığına uğrayan ve Clementine’i unutmak için aynı prosedürü kendi üstünde uygulatmaya karar veren Joel, sıkı kurallar ve tam gizlilik ilkesiyle çalışan deneysel tıp merkezi Lacuna Laboratuarı’nın yolunu tutar. Kendisi de Clementine’ın anılarından kurtulmak ister. Fakat o uykusundayken yürütülen işlemin bir noktasında, kaybetmek istemediği hatıralarla karşılaşır. Vazgeçmek ister. Clementine’ı içinde tutmak ister. Ama uyku halindeyken sesini duyuramaz. Ve Clementine’ı zihninin içinde saklamaya çalışır. Birlikte Joel’in zihninde bir yolculuğa çıkar ve birbirlerini kaybetmemeye çalışırlar.




MOULIN ROUGE (kırmızı değirmen)

Bir şair olan Christian, sık sık ziyaret ettiği bir gece kulübü olan Moulin Rouge'daki dansçılardan bir tanesine delicesine aşık olur. Ancak ortada büyük bir sorun vardır. Zira oldukça kıskanç bir karakter yapısına sahip olan bir Dük de, aynı kıza sırılsıklam aşıktır. Artık ortada müzikal tonlara çalan ve başlamak üzere olan bir düello vardır. Belli olan şudur ki, iyi olabilen kazanacaktır.




BEFORE SUNRISE (gün doğmadan önce)

Sıradan bir Avrupa yolculuğu sırasında trende karşılaşıp tanışan iki farklı insan, Jesse ve Celine bu yolculuğa sıradışı bir şekilde sürdürürler. Viyana şehrindeyken trenden inmeye ve birlikte bir günlüğüne bu şehirde kalmaya karar veren ikili, Viyana sokaklarının sonsuzluğunda ilginç bir gün yaratma fırsatını yakalarlar. Bu süreçte birbirlerine karşı bir şeyler hissetseler de asla sözlere dökemezler. Çok emin oldukları tek şey ise bu gecenin birlikte geçirecekleri ilk ve son gece olacağıdır. 

Richard Linklater'ın düşük bütçeli ve mütevazi bir hamleyle peliküle yansıttığı film, ilk gösteriminin ardından büyük beğeniyle karşılanmış; zamanla kendine has bir hayran kitlesi yaratmıştır. Neticede dokuz yıllık bir aranın ardından Before Sunset adlı devam filmiyle hikayeyi kaldığı yerden devam ettirmiştir.




AMOUR (aşk)
80'lerinde emekli ve eğitimli iki müzik öğretmeni olan Georges ve Anne, ilerlemiş yaşlarına rağmen geride kalan ömürlerini huzur ve mutluluk içerisinde geçiren bir çifttir. Ayrıca kendileri gibi müzisyen olan kızları Eva Avrupa'da onlarda uzakta ailesiyle yaşamaktadır. 
Yaşlı çiftin sakin hayatı bir gün Anne'nin kriz geçirip, boyundan aşağısının felç olması ile altüst olur. Georges sevgili karısına elinden geldiğince iyi bakar ama onun da yapabilecekleri sınırlıdır. Üstelik Anne'nin durumu git gide kötüleşmektedir. Georges çareyi en sonunda iki ayrı hemşire tutmakta bulur. Şimdi onca yıla yayılmış olan evlilikleri, bir kez daha bağlılık sınavı verecektir. 
Usta yönetmen Michael Haneke'nin son filmi olan yarı otobiyografik yapımın başrollerini Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva paylaşıyor. 2012 Cannes Film Festivali'nden Altın palmiye ile dönen film baş yapıtlar arasında gösteriliyor.




BECOMING JANE (aşkın kitabı)
Jane Austen (ANNE HATHAWAY) aşka inanmaktadır. Anne ve babası (JULIE WALTERS ve JAMES CROMWELL) onun 1795 İngiltere’sinde adet olduğu üzere, para karşılığı bir evlenme yapmasını arzular. 20 yaşındaki Jane büyüleyici, genç bir İrlandalı olan Tom Lefroy ile tanıştığında, (JAMES MCAVOY), zekası ve cüretkarlığı genç kızın merakını uyandırır. Jane, Lady Gresham’ın (MAGGIE SMITH) yeğeninin teklifini geri çevirip, ailesinin otoritesine ve sosyal adetlere karşı gelebilecek mi? BECOMING JANE’de, edebi dehanın basamaklarındaki genç bir kadının, hayatını ve eserlerini aşk için riske atması anlatılıyor.




SWEET NOVEMBER (Kasım'da aşk başkadır)
Nelson Moss (KEANU REEVES) ve Sara Deever (CHARLIZE THERON) Motorlu Araçlar Bölümü'nde geçirdikleri sıkıntılı bir saatten başka ortak hiçbir yönleri yoktur. Sara, erkeklerin iyi yönlerini ortaya çıkaran çekici bir karakterdir. Nelson, sadece kar-zarar hesaplarıyla ilgilenen, işten başka birşey düşünmeyen biridir.. Sara ile tanışıncaya kadar. Birbirlerinden etkilenirler, fakat tam olarak bağlanmaya hazır olmadıklarından, pek de alışagelmiş ilişkilere benzemeyen bir birlikteliğe başlarlar. Sonunda kendi yollarına gidecekleri bir aylık bir deneme. Beklenti yok. Baskı yok. Bağ yok. İkisinin de hesaba katmadıkları nokta ise, aşık olmaktır.



PRIDE AND PREJUDICE (aşk ve gurur)
18.yüzyıl sonlarında, sınıf bilincinin hakim olduğu İngiltere'de beş kız kardeş olan Bennet'lar - Elizabeth veya Lizzie, Jane, Lydia, Mary ve Kitty, annelerinin iyi bir koca bulup geleceklerini güvence altına alma hayalleriyle büyütülmüşlerdir. Fakat, neşeli ve zeki bir mizaca sahip olan Elizabeth, kendisine düşkün olan babasının da desteğiyle hayatını daha farklı ve dolu dolu yaşamak için çabalamaktadır.




HITCH (aşk doktoru)
Kendine göre imkansız bir aşka tutulmuş olan albert aşk acısı çekmektedir. Kendisi gibi yardıma muhtaç olup sorunlarını çözmüş kişilerden aldığı bir kart sayesinde dr.hitch ile tanışır. Hitch ile tanışmasından sonra hayatı değişecektir.   Erkekler arasında bir efsane olan dr.hitch artık herkesin dilindedir. tabiki bu olay gazetelerinde ilgisini çekmiştir güzel gazeteci sara da bu olayı araştırmaya başlar. hitchi tanımaya başladıkça saranında fikirleri değişecek ve aralarında güzel bir aşk doğacaktır.



THE PROPOSAL (teklif)
Bir kitap editörü, ülkede kalabilmek için erkek asistanıyla evlenmek zorundadır. Yeni çift, çocuğun ailesi ile tanışmak üzere Alaska'ya yolculuk yaptıklarında, sürpriz bir düğünle karşılaşırlar ancak peşlerindeki göçmenlik bürosu yetkililerini başlarından savmak için bu plâna sonuna kadar bağlı kalmak zorundadırlar.




SEX AND THE CİTY
Filmin konusu, ünlü dizinin HBO TV’deki bitişinden dört yıl sonrasında başlıyor. Carrie Bradshaw, en son Big ile sağlam ve kalıcı bir ilişki kurmak üzeredir. Bu ilişkinin ilk başladığından beri 10 yıl geçmiştir. Artık çıtalar daha yüksektir. Daha çok güven ve potansiyel vardır. Bu nedenle uzun metrajlı filmde zaten var olanın üzerine çok sürprizli yeni gelişmeler eklenir.




LOVE IN THE AFTERNOON (öğleden sonra aşk)
6 Oscar ödüllü yönetmen Billy Wilder'in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi "Love In The Afternoon" (Öğleden Sonra Aşk) konservatuar öğrencisi Ariane (Audrey Hepburn) ile zengin ve yakışıklı Amerikalı Frank Flannagan'ın (Gary Cooper) hüzünlü aşkını konu alıyor. Claude Chavasse (Maurice Chevalier) hafiyelik yapan bir adamdır. Claude'nin kızı Ariane (Audrey Hepburn) ise, henüz gençlik çağlarını yaşamakta olan, aklı beş karış havada, aşka hevesli ve hayata karşı pek meraklı bir kızdır. Çello eğitimi alan genç Ariane, bir akşamüstü babasına gelen müşterinin sözlerine kulak misafiri olur ve genç kız, hayatını kurtardığı çapkın bir milyarderin kollarında, aşkı bulur. Love In The Afternoon'da Paris'in romatik havası, Audrey Hepburn'ün güzelliği, arka fondan çalan Fascination şarkısı ve siyah beyaz görüntüler eşliğinde ortaya çıkan mükemmellik filmin atmosferini en üst noktaya taşıyor.




WHAT WOMEN WANT (kadınlar ne ister)
Bekar bir erkek olan olan Nick Marshall başarılı bir reklamcıdır. Marshall\'a verilen yeni bir görevde amirinin bir bayan, Darcy McGuire, olacağı söylenir. Marshall, Darcy ile daha iyi anlaşabilmesi için kadınların neler düşündüğünü ve neleri sevdiklerini anlamasını sağlayacak bir testten geçirilir; fakat bu sırada ufak bir kazaya uğrar. Nick sonraki sabah uyandığında kadınların yanındayken gaipten sesler duyduğunu farkeder, fakat sonra kadınların düşündüklerini anlayabildiği farkeder. Önceleri bu durumdan hiç hoşlanmayan ve kurtulmaya çalışan Nick, kurtulamayınca durumu kendi yararına kullanabileceğini düşünür.




SILVER LINNINGS PLAYBOOK (umut ışığı)
Pat Solotano (Bradley Cooper) her zaman bardağın dolu tarafına bakan, “Her şeyde bir hayır vardır,” sözüne inanan bir adamdır. Karısı kendisini başka bir adam için terk ettikten sonra akıl hastanesinde kalan Pat, karısını geri kazanmaya ve hayatını yeniden düzene sokmaya kararlıdır. Moralinin bozulmasına asla izin vermemeye çalışan Pat anne babasının yanına taşınır ve kendisini karısının istediği türden bir adam olmaya çalışmaya adar. Ancak bu zor bir mücadeledir. Taa ki hayatı istediği gibi gitmeyen güzel bir genç kadın olan Tiffany (Jennifer Lawrence) ile tanışana kadar.   Çift birlikte hayatlarını yönlendirmeye ve kendi kişiliklerine sadık kalmaya çalışacak, bu sure içerisinde benzersiz bir dostluğa, hatta aşka bir adım uzaklıkta olacaklardır.




AS GOOD AS IT GETS (benden bu kadar)
Obsesif bir kişilik olan Melvin (Jack Nicholson) bir aşk yazarıdır ve her gün aynı yerde büyük bir titizlikle kahvaltısını yapar ve orda çalışan Carol (Helen Hunt) ona hergün tahammül etmektedir. Eşcinsel olan komşusu Simon (Greg Kinnear) ise yetenekli bir ressamdır. Bu üç kişi daha sonra birlikte bir maceranın içinde bulurlar kendilerini.. 7 dalda Oscar'a aday gösterilen filmi James L. Brooks yönetmiş




KNOCKED UP (kaza kurşunu)
Allison Scott (Katherine Heigl) hayatını dolu dolu yaşayan 24 yaşında bir magazin gazetecisidir. Ancak aşırı alkollü olduğu bir gece Ben Stone adlı (Seth Rogen) sorumsuz ruhlu bir gençle yaşadığı bir gecelik ilişki istenmeyen hamilelik sonucunu getirince hayatı raydan çıkar. Bebeğini tek başına büyütmek ile babasını daha iyi tanımak ikilemiyle yüz yüze kalan Allison, biraz aptalca gibi gözükse de genç adama bir şans vermeye karar verir.   Hayatını belli bir düzene oturtma arzusu taşımayan çocuk ruhlu bir erkek olan Ben, çocuğunun annesiyle beraber olmak istiyorsa büyük bir karar vermek zorunda olduğunu öğrenir. Ya yoluna aynen devam edecek, ya da aile resminin içerisinde yer alacaktır. Ayrıca, bir gecelik ilişkiden sonra “Sen yoluna ben yoluma” diyerek ve  kapıyı çarpıp terk ettiği bir kadınla evlilik yoluna girebilmek hayli zor bir iştir. Birbirleri hakkında daha çok ayrıntı keşfettikçe,hiç de ruh ikizi olmadıkları hatta ayrı dünyaların insanları oldukları gerçeği de acı verici şekilde ortaya çıkacaktır. Çevrelerinde örnek alabilecekleri tek çift, Allison’un dominant ruhlu kız kardeşi Debbie (Leslie Mann) ile kılıbık eniştesi Pete’dir (Paul Rudd). Bu durum herşeyi daha da karmaşık hale getirir. Bebeği beraber büyütmeyi başarabilecekler midir? Ömür boyu mutlu hayat ortaklığının sırrı nedir? İki kadeh içki eşliğinde tek gecelik ilişki yaşanıp bitmiştir, ama kafa karıştırıcı bir sürü karmaşık sorunun yanıtlarını bulmak dokuz aylık süreyi alacaktır.




RUNAWAY BRIDE (kaçak gelin)
Yine yönetmen Gary Marshal\'ın yönettiği ve Julia Roberts ile Richard Gere\'ın oynadığı Pretty Woman(Özel Bir Kadın) çok beğeni toplamıştı. Bu üçlü birkaç yıldan sonra tekrar bir araya geldi Runaway Bride\'ı hazırladı. Film Amerika\'da romantik komediler türünde şimdiye kadar yapılmış en fazla hasılata sahip oldu.Ike Graham New York\'ta bir gazetecidir ve ciddi sorunları vardır. Patronu eski karısıdır, yazı yazmak için gerekli ilham perisini kaybetmiştir ve çok kısa zamanda bir yazı hazırlaması gerekmektedir. Ike Marryland\'de bir kasabada sık sık nişanlanan fakat düğünlerinden devamlı kaçan Maggi Carpenter hakkında bir haber duyar ve onunla ilgili bir yazı dizisi hazırlamaya karar verir.




THE NOTEBOOK (not defteri)
Sararmış bir not defterinden anlatılan ve yıllar önceden kopup gelen bir aşk hikayesi. 40'lı yıllarda ABD, Kuzey Karolayna'daki sahil kasabası Seabrook'a genç bir kız gelir. Ailesiyle geçireceği sakin bir yazı hayal eden Allie bir karnavalda tanıştığı Noah'la yakınlaşır. Noah kızı gördüğü anda hayatını birleştirmesi gereken insan olduğunu anlar. Zengin bir aileden gelen genç kız, değirmende çalışan bir işçi olan delikanlı ile geleceği hiç düşünmeden rüya gibi bir yaz geçirirler ve iyice aşık olurlar. II. Dünya Savaşı'nın kızıştığı bir dönemde hayat, aşıkları ayırıverir. Sevdiği kızı aklından hiç çıkarmamış olan Noah savaştan döner. Oysa Allie gönüllü olarak çalıştığı bir askeri hastanede tanıştığı Lon ile evlenmek üzeredir.




P.S. I LOVE YOU (not: seni seviyorum)
Güzel ve akıllı bir kadın olan Holly Kennedy, eşi Gery ile oldukça mutlu bir evlilik sürdürmektedir. Ancak aldıkları bir haber ikisini de derinden etkileyecektir. Gery hastadır ve kurtulma umudu çok azdır. Bunu öğrenen Holly kocasından daha kötü bir ruh haline girer. Kocasını kaybettikten sonra Holly'nin yeniden nasıl iyi olacağını kimse bilmemektedir. Ancak Holly'yi çok iyi tanıyan Gery ölmeden önce sevgili karısına farklı zamanlarda eline ulaşacak şekilde düzenlenmiş bir dizi mektup yazmıştır. İlkini 30. doğumgününde alan ve büyük bir şok yaşayan Holly için bu mektuplar artık bir yol göstericidir. Kocasından hayatınıayeniden bağlanmayı öğrenecek ve onun sayesinde kendisinin bilmediği yönleriyle karşılaşacaktır.




FRENCH KISS (Fransız öpücüğü)
Charlie, Paris'ten arayıp Fransız güzeli Juliette'e aşık olduğunu itiraf ettiğinde nişanlısı Kate, onu geri kazanmak için uçuş korkusunu yenip Paris'e gelmeye karar verir. Uçakta yanında oturan Luc, her ne kadar gizlemeye çalışsa da aslında bir hırsızdır ve çaldığı mücevherleri Kate'in çantasına saklar. Paris'te mallarını geri almak isteyen Luc, eski nişanlısını tekrar kazanmak isteyen Kate ve belki de Luc'tan hoşlanmaya başlayan Juliette arasında seyre değer bir oyun başlar.




THERE'S SOMETHING ABOUT MARY (ah Mary vah Mary)
Çekingen, etrafına kızgın genç Ted (Ben Stiller), üçüncü sınıf bir özel dedektifin yardımıyla, tam on üç sene sonra lisede aşık olduğu Mary'nin (Cameran Diaz) peşine düşer. Ne var ki, dedektif de Mary'ye aşık olur. Kısa süre sonra ise, her iki erkek de Mary ile ilgilenen herkesin ona aşık olduğunu ve onu elde etmeye çalıştığının farkına varır.




NOTTING HILL (aşk engel tanımaz)
William Thacker, Batı Londra'nın değişik bir yöresi olan Notting Hill'de yaşamaktadır. Eşinden boşanmış olan William, evini biraz tuhaf olan Spike adlı biri ile paylaşmaktadır ve Notting Hill'in tam merkezindeki Pazar Caddesi'nde Portobello Road'da bir kitapevinin sahibidir. Bir gün dünyaca ünlü film yıldızı Anna Scott'un dükkanına gelmesi ile William'ın yaşamının akışı değişir. Birbirini takip eden komik olaylar sonunda Anna ile William çıkmaya başlarlar.




FALLING IN LOVE (geç kalan sevgi)
Manhattan'da geçen bu filmde, trende tanışan Robert De Niro ve Meryl Streep'in raylar üstündeki romantizmi anlatılıyor. Gün geçtikçe duygular daha da yoğunlaşır ama sorun şu ki, her ikisi de evlidir. Bu yasak ilişki zincirleme bir kazaya mı dönüşecek yoksa tünelin sonunda aşıklar için bir ışık var mı?




ROMAN HOLIDAY (roma tatili)
Saray kurallarına göre yaşamak zorunda olan Prenses Ann, Avrupa turunun yoğun temposundan sıkılmış, Roma'ya geldiklerinde nihayet yaşı gereği neşeli ve çılgın günler geçirmek istediğini kendine itiraf edebilmiştir. Bir gece kimseye haber vermeden saraydan ayrılan Prenses, bir bankta uyuyakalır. Genç kadının şansı yaver gider ve yardımsever bir adam onu kendi evine götürür. Ancak bu durum genç kadına pahalıya patlayacaktır. Ülkenin en gözü açık gazetecilerinden biri olan Joe Bradley'in evinde kalan Prenses Ann, büyük bir habere kapak olmak üzeredir.




SINGIN' IN THE RAIN (yağmur altında)
Bir gün Kathy Selden (Debbie Reynolds) adlı bir kadın, sinema oyuncularının karaktersiz gölgeler olduğunu iddia etmesi üzerine Don, kendine olan güvenini kaybeder. Bu zeki kadının onu aşağılaması, Don’da ona karşı bir ilgi uyanır. Fakat aktörün bencil ve seksi sevgilisi Lina (Jean Hagen) Don’u kaptırmaya hiç niyetli değildir.




PRETTY WOMAN (özel bir kadın)
Vivian Ward, çok şanssız bir sokak kadınıdır. Ancak bu kötü şans onu yakışıklı, çok başarılı ve ünlü bir işadamı olan Edward Lewis ile karşılaştırır. İkili inanılmaz derecede güzel günler yaşamaya başlarlar.





LOVE STORY (aşk hikayesi)
Saygın ve varlıklı bir aileden gelen Oliver Barrett IV (Ryan O'Neal), aile geleneğini devam ettirerek kendisinden öncekiler gibi Harvard Üniversitesi'nde hukuk okumaktadır. Bir gün Radcliffe Koleji'nde müzik öğrencisi olan işçi sınıfından Jennifer Cavalleri (Ali MacGraw) ile yolları kesişen Oliver, kendilerini aşkın ta içinde bulurlar ve evlenmeye karar verirler. Ancak Oliver'ın babası Oliver Barrett III (Ray Milland) bu evliliği tasvip etmez ve oğlunun önüne tüm engelleri yığar. Hatta onu mirasından mahrum edeceğini söyler. Buna rağmen birbirlerinden kopamayan çift evlenir. Oliver'ın babasının maddi desteği olmadan Harvard'a devam etmesi çok zordur. Hayata sıfırdan başlamak zorunda kalan yeni evli çift Oliver'ın okul masraflarını karşılamak için çeşitli işlerde çalışmaya başlarlar. Bu arada çocuk istedikleri halde hamile kalamayan Jennifer'in yapılan tetkikler sonucunda lösemi hastası olduğu anlaşılır.




WHEN HARRY MET SALLY (Harry SALLY ile tanışınca)
Harry ve Sally Chicago Üniversitesi'nde okurlar fakat birbirlerini ancak mezuniyetten sonra New York'a giderken tanışırlar. Yolda geçen sohbetler sonunda 'Kadın ile erkek sadece arkadaş olamaz' kanısına varırlar. New York'a varınca herkes kendi hayatını yaşar fakat arada görüşüp birbirlerine olan bitenden bahsederler. Harry eşinden, Sally de sevgilisinden ayrılır ve aralarında iyi bir dostluk başlar. İkili artık birbirine aşık olmamak için büyük çaba ve özveri sarf edecektir.




Arkadaşlar herkesin Sevgililer gününü veya SEVGILER Günü'nü kutluyorum :) yumuş yumuş,sevgi dolu sıcacık bir gece geçirmenizi diliyorum! Sevdiklerimize bir gün değil hergün onları sevdiğimizi söyleyelim! Hayat çok acımasız bi bakıyoruz ki yoklar :((( Allah sevdiklerimizi yanımızdan ayırmasın,bol sağlık,huzur mutluluk versin :) Belki bu yumuş yumuş gecenize benim seçtiğim filmlerden biri eşlik eder ;) Sevgiyle kalın hepinizi öpüyorum :))))))